Aşmamız Gereken Bariyerler – 42 (2013)

Aşmamız Gereken Bariyerler – 42 (2013)

Başarıya giden her yolda aşılması gereken zorluklar bulunmakta. Ancak bu ayki yazımda ve bu yazıya konu olan filmde, bu zorlukların en insanlık dışı olanını inceleyeceğim. Bu zorluğu aşmak, toplumların ve devletlerin en büyük algı problemi olarak göze çarpıyor. Irkçılık adlı virüsün, geçmişten gelen kodlarını hâlâ nasıl olur da günümüzde de barındırdığının da ipuçlarını veren 42 filmi, bu nedenle hem gündeme hem de geçmişe ışık tutan bir yapımdır. 42 filmi sayesinde; filmde anlatılan MLB (Amerikan Beyzbol Ligi)’nin ilk siyahi oyuncusu Jackie Robinson’ın ligde kabul görüş hikayesiyle; Colin Kaepernick’in ligden atılması arasındaki 69 yıl olması ve ivmenin geriye gidişinin de bir nevi hazin öyküsünü gözlemlemekteyiz.

Jackie (Chadwick Boseman) siyahilerin oynadığı ligde yıldız bir oyuncudur ve takımının liderliğini üstlenmiştir. Dönemin Brooklyn Dodgers başkanı Branch Rickey (Harrison Ford), siyahilerin de beyzbola girmesini isteğini yöneticilerine belirtir ve araştırmalarının sonucunda Jackie’ye güvenir ve bu sayede Jackie Robinson MLB tarihinin ilk Afro Amerikan sporcusu olur. Bu durumun oluşabilmesi için geçilen insan faktörü tektir: Beyazların kafasında oluşturduğu ırkçılık bariyeri. Bu bariyeri hem Rickey, hem de Jackie beraber aşmaya çalışarak; bir yandan da başarıya giden yolu tırmanmaya başlarlar.

Kazanılan zaferlerin başarı öyküsüne dönüşmesi için, zorluklara göğüs gererek onları aşmak gereklidir. Sinema filmlerinde de karakterin ormanı ve karakterin ulaşacağı katharsis bu şekilde oluşur. Jackie Robinson’ın hikâyesinde de bu katharsise fazlasıyla ulaşılır. Başlarda kendi takımında istenmeyen ve gitmesi için aleyhinde imza toplanan Jackie, gösterdiği performans ve ırkçı sataşmalara kulak tıkamasıyla takımının saha içi lideri konumuna gelir ve takımını gerektiğinde sırtlamayı da bilir. Sataşmaları başlatan rakip takım koçunu, tribünleri ve saha dışında ona zorluk çıkartan ırkçıları da performansıyla dize getirir.

Bir önceki paragraftaki katharsis formülüne ek olarak; filmdeki klasik anlatımcı yapının kurulumunu da es geçememek gerekir. Karakterin destekçileri (eşi Rachel ve gazeteci Wendell), bilge kişisi (Branch Rickey) ve düşmanları (Irkçılık hastalığına yakalanmış herkes, yani bütün bir sistem) filmde eksiksiz yerini almaktadır. Bu sayede protogonistimiz Jackie’yle özdeşleşmeyi başarır ve onun 42 numaralı formasıyla kazandığı zaferleri biz de kazanmış gibi hissederiz. Bu özdeşliği; reji ve senaryo performansıyla ajitasyon baremine doğru yaklaştırmakla eleştirebileceğimiz Brian Helgeland; filmin politik olarak durduğu yer sayesinde bu eleştiriden muaf tutulabilir. Bütün bu bileşenler bir araya geldiğinde; 42 filmi, spor ve ırk eşitliği mesajını seyirciye aktarma başarısı sayesinde izlenmeye değer bir yapıt olarak ön plana çıkıyor.

Son olarak; ilk paragrafta bahsettiğim Colin Kaepernick ve Jackie Robinson arasındaki benzerliğe değinmekte fayda var. Jackie Robinson, 1947 yılında toplumun ve ligin bütün algılarını performansıyla kırmıştır. Ancak onun bu algıyı kırma yolunda ondan istenen tek bir fedakarlık vardı: Irkına dair yapılan eleştirilerin hepsine kulak tıkamak. Dönemin Amerika’sında bunu yapmaya zorlanan Robinson, buna rağmen kendi içinde bu acıyı yaşayarak oyununu geliştirmeye devam etmiştir.

Robinson’dan 69 yıl sonra, Afro Amerikalı sporcular ligde artık hor görünmezken Colin Kaepernick; ülkenin başkanının ırkına dair yaptığı sert açıklamaları protesto eder ve Amerikan ulusal marşı sırasında diz çöker. Ve bu da onun kariyerine mâl olur. Aradan geçen yarım yüzyıldan fazla süreye rağmen, başarılı olmak ve sporcu olarak kariyerine devam edebilmek için tek bir fedakarlık unsuru olduğunu göstermiştir Amerikan toplumu: Ses çıkarmamak. Zamanın bizleri tersine dönüştürmesinin verdiği acıyla yüzleşmemizi sağlıyor bu iki örnek. Kendini savunanın sevilmediği toplumlarda, acı çekmek ve bu gerçeklerle acı bir şekilde yüzleşmek kaçınılmazdır. Günümüzde yaşanan olaylar, ABD’de bu savın doğruluğunu ve siyahilerin tepki göstermekte sonuna kadar haklı olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Irk bariyerine takılan herkesin algılarının, günün birinde teker teker kırılması dileğiyle.

Geçtiğimiz günlerde izlediğimiz Super Bowl Halftime Show’da, Eminem’in performansında Colin Kaepernick’in diz çökmesine referans verdiğini gördük. Yazıyla ilintili bir referans olması sebebiyle burada yer verdik.

Bu film eleştirisi, Deplase Dergi’nin Temmuz 2020 sayısında yayımlanmıştır.

Not: Bu yazıdan 1 ay sonra aramızdan ayrılan Chadwick Boseman’ı saygıyla anıyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.