Mutsuzluğun Resmi

Mutsuzluğun Resmi

Bu yazının başlığı ve kapak fotoğrafı aylardır WordPress’in bir köşesinde beklemekteydi. Bugünkü derin mutsuzluk emareleri, köşeden çıkmasını sağladı bu taslak sayfasının. Toplu ve kişisel mutsuzluklarımızın keşfine ihtiyaç duyduğum için olabilir. Bir karede akla mıh gibi çakılan o kederi anlatmayı deneyeceğim.

Film ve ortamın arasındaki korelasyonun bireyde nasıl etkiler bıraktığı, sinema yüksek lisansında aklıma en çok kazınan bilgilerden biriydi. Undine‘yi izlerken de bu korelasyonun reelde nasıl karşıma çıktığıyla ayan beyan yüzleştim. Yıllarca bende yüklü anılar bırakan bir sinema salonunda çalıştıktan neredeyse bir yıl sonra; bir başka anılar yığınını hiç beklemediğim bir AVM sinemasında karşıladım. Yeni normaller gereği maskeli bir film izleme deneyimi vardı. Karşımda da muhteşem başlayan ve perişanlıklarla sona eren bir aşk hikayesi. Hep yakınında olan suya girme isteği duyduğumu, o suyun da her zaman burnumun dibinde olan bir göstergeydi adeta bu.

Eskiyle yeninin amansızca mücadelesi başlamıştı zihnimde. Eskinin başlangıç noktası burasıydı. Tam da burada gelen mesajlarla o bilinmezliğe doğru yola çıkmıştım. Yeniyi arayışımda ise buranın önemi son derece fiziksel bir noktadaydı. Birkaç adım atsam kavuşacak gibi; Christoph’un Undine’yi bulmak uğruna suya dalması gibi bir adım atsam, belki de bulacakmış gibi bir his. Oradaydı ama sağ mıydı, yoksa ölmüş müydü bilemiyordum. Undine’yi izlerken yeşeren umut ve sonrasında gelen kocaman umutsuzluk, beni sinemanın etrafındaki sokaklarda takip edip durdu. Sanki terliklerimle gitsem, sonunda aşkı bulmuş gibi olacaktım. Ama gidemedim terliklerle, yine yolu kaybettim. Çünkü Christoph kadar suya dalacak cesaretim olmamıştı benim. Onun dalgıçlığı ve benim yer temelli oluşum; bu cesaretsizliğin temelini atan unsurdu belki de.

Yeni normalimizdeki eve tıkanmalarla sosyal hayatımız çöpe gitti. Sosyal hayata karıştığımız o kısa sürelerde akla düşen bu mutluluk arayışları da, kapandıkça mutsuzluğu beraberinde getirdi. İletişimin var ama yok olma durumuna hapis olmuş gibi hissediyorum bu süreçte kendimi. Ezgi’nin Günlüğü şarkısında, Yıldız Tilbe delirmelerinde veya yaz yağmuru izleme huzurunda da bulunamıyor bu çıkış. Yalnızca tek bir çıkış yolu olan ve duvar kırmam gereken bu süreçte; ben tabii ki yanlış olan yolu seçtim ve geri döndüm. Bu dönüş de zihinde açık hapishane ortamının oluşmasına neden oldu.

Oysa ki büyük bir umutla başlamıştı bu yolculuk. Bir filmin sonrasında karanlığa boğulmadan önce, her zaman bir umut olduğunu gösterecek şekilde de ilerlemekteydi. Tam da eskinin yıkıldığı ana gelmişti benim yeni normalim. Hatta şu sözleri not almıştım bir dönem: “Teşekkür ediyorum zihnime, hiçbir şekilde kendini mental olarak yok etmediği için ve böylesine bir muhteşemliğe benimle birlikte eşlik ettiği için. Ben değişiyorum, hem de çok güzel değişiyorum. Artık dış dünyayla alakalı süper bir bağlantı imkanım var. Çok uzakta ama sanki bir o kadar da yakında. Sanki bir akşam bir derdo seans yapıp aramızda, bir anda yan yana olacakmışız gibi. Kara bulutların bir anda puf diye dağılması kadar kolay olacakmış gibi sanki. Ya da durup dururken bir siyasetçiye umut bağlamak gibi.” Ancak bu umudun peşinden koşmak, bazı zamanlarda çok ağır geldi. En iyiyi arama ve o mükemmele ulaşma arzum hala stabil, fakat mutsuzluğumuz ve pek tabii umutsuzluğum bu konuda peşimi bırakmıyor.

Mutlu olma ihtimalinin peşinden, devrime koşar gibi koşma cesaretim vardı. Çünkü bu da benim kişisel devrimim olacaktı. Ancak bu yolculuğun kan, ter ve gözyaşının tadını almam dahi beni geri adımlarla buluşturdu. Geri adımları ileri doğru çevirmek her zaman mümkün. Ancak devrim geldiğinde ben değişmiş olabilirim. Ya da ben devrime koştuğumda ortada o devrim ihtimalinin olmadığını görebilirim. Ama benim bu devrime inancım sonsuz olacak.

Bu nedenle mutsuzluğun resmini çizdiğim şu günlerde, yine de köşede bir yere mutluluğun ihtimalini bırakmak gerek. Ulaştığım sonuç, mükemmelin kendisi olmasa bile belki de habercisidir. Belki de bir modern klasik şarkıda veya unutulmayan bir film karesinde bulunur o mükemmel. Bu mutsuzluk; eskinin varlığından daha mutlu ediyor beni. Geri dönmektense aramak daha evlâ. Suya daldığım gibi mutluluğu bulmak dileğiyle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir