Spora dair hikayeler anlatan her yapımda gördüğümüz kalıplaşmış kavramlar; biz seyircilerin de hikayeye inanmasını ve film süresince başarıyı umut etmemizi sağlar. Bu sayede başarının geliş anı, seyircileri katharsise ulaştırmış olur. Klasik anlatımcı sinemanın en temel kodlarını içeren bu formül, izleyici gözünde her zaman belirli bir karşılık edinmeyi başarır. Bu yapının en önemli yapıtaşlarından biri olan mentor karakter ise; izleyicinin motivasyon kısmındaki başat unsuru olmaktadır. Mentorun protogonist karaktere verdiği ilham, izleyicinin de aynı yönde motive olmasını sağlar.
Mentor karakterin motivasyonu ve yönlendirmesiyle hatırlanan filmler de, bu sayede zihinlerde önemli bir yer kaplamaktadır. Bu seride incelenen pek çok filmin temel unsurlarını oluşturan mentor karakterler; ana karakterimizin başarıya ulaşmasının felsefesini oturtma görevini de üstlenir. Bu sayede özdeşleşmemiz istenen karakter, yalnızca büyük hedeflere ulaşmakla kalmaz. Hedeflerinin yanına bolca anlam yüklü ders de katarak kazanan olur. Bu ilişkinin kurulduğu başlıca filmlerden biri de; John G. Avildsen’in yönetmen koltuğunda oturduğu 1984 yapımı The Karate Kid filmidir.
Günümüzde pek çok yapıma mentor – öğrenci ilşkisi kurulumu konusunda ilham olan bu film; öğrenmenin ve rehberliğin önemini de izleyicisine başarıyla aktarır. The Karate Kid’in öğretileri; 80’li yıllarda ülkemizdeki seyircide de karşılığını bulmuştur. Daniel ve Miyagi’nin kurduğu birliktelikten yola çıkan yapımın anlatı süreci; isteğin doğru yönlendirilmesiyle ortaya çıkan bir zafer anlatısını da beraberinde getirir.
Zorluklarla mücadele etmeyi öğrenmesi gereken Daniel; çıktığı yolda elle tutulur bir motivasyona dahi sahip değildir. Etrafındaki zorbalıklarla mücadele etmek için yüzleşme yolunu dahi seçmekte zorlanan Daniel; yeni dünyasındaki insanlara alışma sürecini atlatmaya çalışır. Bu süreçte yaşadığı zorluklardan kendisini koruyan savaş gazisi Miyagi; Daniel’ın Daniel-san olma sürecinin ilk adımını atar. Karate yaparak kendisini koruması gerektiğini Daniel’a aktaran Miyagi; bu sporun yalnızca bir dövüş olmadığını yeni öğrencisine dikkatle belirtir. Karate öğrenimini de yalnızca “dövüş dersleri” olarak ele almayan Miyagi; bütün bir hayat boyunca kendisine yön verecek öğretileri de Daniel’a empoze eder.
Motivasyonunu yalnızca zorluk yaşamamak olarak gören Daniel ise; gerektiği yerde ve zamanda mücadele etmek için karateyi zor da olsa özümser. Dövüşebilmekten daha iyisine erişebileceğini fark eden ana karakter; bu sayede saygı kazanmanın daha önemli bir olgu olduğunu anlar. Dövüş vakti geldiğinde de bu saygıyı edinmek adına elinden gelen tüm çabayı ringe aktarmaktan geri durmaz.
Karatenin motivasyonuyla Daniel’ı yönlendiren usta Miyagi; hayatta var olabilmek için çok mücadele etmesi gereken öğrencisine, yönelmesi gereken iki seçeneğin ikisini birden sunar. Hayatında dengeyi eksik etmemesi gerektiğini öğretisini Daniel’a aktarırken; dengeyi bulma mücadelesinde edinmesi gereken tüm bilgileri ve içgüdüyü de aynı anda bünyesinde bulundurmasını da öğretir. Bu sayede Daniel, maddi farklar nedeniyle çatışmalar yaşadığı arkadaş grubu ve hoşlandığı kadınla da ortak noktalar edinmeyi başarır.

Hayatta dengeyi tutturabilmek için genç yaşında büyük bir şansa erişen Daniel; zorluklarla mücadelesini de en kötü zamanda dahi bırakmamayı başarır. Karakterin ormanında rehberinden destek alabilmesi sayesinde ana karakter, denge arayışının sonucunu tam da istediği gibi alır. Miyagi’nin yönlendirmeleri ve kendisinin öğrenerek edindiği azim; onu başarılı bir sporcu haline getirir ve bu sayede karakterin ormanında takıldığı tüm engelleri aşar.
Miyagi ve Daniel’ın arasındaki ilişki; spor yapımlarının örnek aldığı bir prototip niteliğindedir. Daniel’ın eğitiminde kullanılan “parlat – cilala” sözleri; pek çok komedi filminde dahi doğrudan referans bir replik haline gelmiştir. Dramatik yapı kurmak isteyen ve doğrudan referansı kullanamayan yapımlar ise; bu ikilinin kurduğu usta çırak ilişkisinin temel noktalarını ödünç almayı ihmal etmez.
Başarıya giden yolun çizilmesini sağlayan mentorlar; sporcu adayını kendi tedrisatından geçirir. Ancak sporcu ne olursa olsun o yolu kendi bilincinden geçirerek dizayn eder. Miyagi’nin öğretilerini birebir olarak sahaya yansıtan Daniel’ın karatede aldığı risk de, kişinin bilincinin son nokta olduğunu gösterir.
John G. Avildsen’in 1976’da yönettiği ve En İyi Yönetmen Oscar’ını kazandığı Rocky filmi de, The Karate Kid’le aynı yoldan geçer. Ancak karakterin motivasyonunu sağlayan mentor, Rocky Balboa için bu kadar kilit bir konumda değildir. Miyagi’nin varlığı sayesinde, izleyici nezdinde mentor karakterin öneminin bir kez daha altı çizilir. İzleyici koltuğunda oturan bizler de; bilginin yönlendiriciliğini ve önemini filmin finalinde idrak etmiş oluruz.