Pes Etmeme Sanatı – Cinderella Man (2005)

Pes Etmeme Sanatı – Cinderella Man (2005)

Yükseliş ve çöküşlere dair hikâyeler anlatmak, spor filmlerinin alamet-i farikalarından sayılabilir. Çünkü her sporcunun kariyerinde aşması gereken engeller ve kazanması gereken yepyeni etaplar oluşmaktadır ve kariyerlerinin sonuna kadar bu durum süregelir. Ancak bu ayki yazının konusu olan Cinderella Man filminde, bu çıkış hikâyesinin tekrarlanışı göze çarpar. Sporcular ekseriyetle çıkışı yakalar, sportif performansları ve kariyer yönetimlerine bağlı olarak bu çıkışı korur veya yok olurlar. Cinderella Man’de ise “dönem” başroldedir ve James J. Braddock (Russell Crowe)’ın savaşı döneme karşı olacaktır.

Jim Braddock başarıyla devam ettirdiği boks kariyeri; önce sakatlıklarla, sonra da 1929’da tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran ile birlikte sekteye uğrar. Braddock artık sadece antrenman maçları için tercih edilen bir boksördür ve buradan elde ettiği gelir, ailesini geçindirmek için yeterli değildir. Bu sürede geçimi için boks harici bir işle de uğraşması gerekir ve New Jersey limanlarında çalışmaya başlar. Çalışma süresince tecrübe ettiği zorluklar ve sakatlıklarıyla birlikte devam ettiği antrenmanlarında tercih ettiği yeni yöntemler Braddock’ın elde edeceği küçük şansları olumlu kullanmasına neden olur ve jübile maçı beklentisindeyken kariyeri tekrardan başlar.

Braddock, kariyerinin ilerleyen bölümlerinde başarıya ulaşmış bir boksör olarak tarihe geçer. Ancak tarihe geçmesinin nedeni sadece kazanmış olması değildir. Gençliğinde elde ettiği başarıların ardından, geçirdiği zorluklara ve aradan geçen yıllara rağmen tekrardan kazanması ve bunu hiç pes etmeden yapmış olması, onun tarihin sayfalarında yer almasını sağlar. Kariyerinin en kötü döneminde dahi nakavt olmaması buna işarettir. Rakip ne kadar zor olursa olsun pes etmemiş ve bir yolunu bulup saldırmayı bilmiştir. Zamanı lehine çevirmeyi başaran bir boksördür Braddock ve sabrı sayesinde kariyerinin sonunda bir numara olur.

Cinderella Man’in hikâyesi, ismiyle müsemma bir yeniden doğuş öyküsüdür. Braddock’ın ve temsil ettiği İrlandalı Amerikalı halkın küllerinden doğmasının sembolü olur bu hikâye. Çünkü Braddock’ın destekçileri halkın ta kendisidir. Braddock; Büyük Buhran döneminde işini, ailesini ve evini kaybeden halka büyük bir motivasyon kaynağı olur. Aynı kaderi paylaştığını bildiği bir insanın yükselişine tanık olan halk, Braddock sayesinde buhranın yıkıntılarının ardından güçlü çıkmak için kendine küçük de olsa bir neden bulur.

Önceki paragrafta da değindiğim gibi; Braddock’ın yükselişi yalnızca bir kişinin başarısı değil, bir ulusun umudu olur. Zorlu dönemlerin kahramanlarından olan sporcular, her zaman sembol olma özelliklerini korurlar. Muhammed Ali’nin ırkçılığa karşı oluşturdğu sembol tavırla hatırlarız örneğin. Falkland savaşlarından bitap düşen Arjantin’in, Maradona’nın Tanrı’nın Eli golüyle kazandığı özgüven duygusu da bu duruma örnek sayılabilir. Sporun toplumlara verdiği ilham ve motivasyon, bu örnekler ışığında yadsınamaz bir gerçek olur.

Rush ve A Beautiful Mind filmleriyle; biyografi ve spor filmlerindeki yetkinliğini kanıtlamış olan Ron Howard, bu filmde de aynı dinamikleri boks sporunda aktarır ve 1929’un tasvirini de başarılı bir biçimde yansıtır. Dibe batan Braddock’ın yükselişinin öyküsü, yönetmenin bir diğer yapıtı olan Rush’ta, Niki Lauda’nın hayatıyla da eşleşebilir. Yönetmenin bizlere sunduğu yükseliş öyküleri; hem Amerikan ana akım sineması için başarılı örnekler hâline gelmiştir, hem de yükselişleri ilham veren bu karakterlerin asla unutulmamasını sağlamıştır.

*Eminem’in 2010 yılında piyasaya sürdüğü Recovery albümündeki Cinderella Man şarkısı da bu filmden esinlenerek yapılmıştır ve şarkı da, tıpkı filmde olduğu gibi, zirveden türlü zorluklarla düşmüş bir müzisyenin öyküsünü anlatır.

Bu film eleştirisi, Deplase Dergi’nin Haziran 2020 sayısında yayımlanmıştır.

1 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir