Sporda yükselişlerin hikayesini izlemek; hangi spor olursa olsun, ilk yapıldığı günden beri ilgi çekici olmuştur. Bu nedenle de, klasik anlatımcı yapıdaki filmlerle spor hikayelerinin arası her zaman oldukça iyi kalmakta. Yükseliş hikayeleri her sporun vazgeçilmez unsuru olmakla birlikte; hikayelerin yan unsurları da, gösterilen hikayeye ilgi duymamızı ve onları arzulamamızı sağlar. Protogonistle özdeşlik kurabileceğimiz unsurlar çoğalır ve bu sayede zaferin gelişine duyduğumuz sevinç de katbekat artar. Tıpkı gerçek hayatta o sevince ulaşmış gibi.
Hikayesinin gerçek bir atletizm efsanesi Jesse Owens’ın hayatından alan Race filmi de; klasik anlatımın gerekliliği olan kahramanın yolculuğuna çıkmamızı başarıyla sağlamakta. Zorluklar, mücadele, inanç ve zafer; her zaman olduğu gibi Owens’ı oynayan Stephan James’le birlikte başrolleri paylaşır. Ancak bu ormandaki kötü karakter net bir biçimde ortaya çıkmaz. Büyük bir sistem antagonist rolüne bürünür. Irkçılık ve onun en keskin sembolü olan Nazi Almanya’sı, Owens’ın yenmesi gereken en büyük rakibi olur.
Chicago’nun kenar mahallelerinden Ohio’ya üniversite okumak için taşınan Jesse Owens; atletizmin usta koçu Larry Snyder’la (Jason Sudekis) çalışmak için seçtiği okulda amacına çabucak ulaşır. Snyder’ın geçmişte yakaladığı başarısızlıklardan ders çıkarması, kendisinin antrenör olarak hedefe ulaşmasında daha kararlı olmasını sağlar. Owens’ın zaferine gidecek yolda önemli bir pay sahibi olan Snyder; iyi günde de kötü günde de, buluştukları andan kısa bir süre sonra efsaneleşecek atletin yanında olur. Her başarılı kahraman yolculuğunda olması gereken mentor karakter; bu filmde antrenörü olması nedeniyle Snyder olur. Bu sayede Owens’ın geçtiği yol daha da kısalır. Ayrıca mentorunun başarısız olmasına izin vermeyen Owens; bu yolculuğu Snyder’la beraber yapmak için yolunu zorlaştırır. Aldığı bu risk meyvesini verir ve kahramanımızın yolculuğu daha da anlamlı olur.
Jesse Owens’ın kazandığı başarıların daha da anlam kazandığı nokta ise; 1936 Berlin Olimpiyatları’nda olması. Hitler rejiminin en güçlü yıllarının başladığı 1936’da yapılan bu organizasyon; tüm Dünya’da boykot ihtimalini gündeme getirir. Özellikle de afro Amerikalı ve Yahudi sporcuları kadrosunda tutmak isteyen Amerika’da bu durum daha yüksek sesle konuşulur. Ancak boykot ihtimalinin ortadan kaldırılması, Owens’ın Olimpiyat efsanesi olmasını sağlar ve tüm Dünya’nın ırkçılığa karşı tavır almasında bir nevi mihenk taşı görevi görür. Owens ve dönemin ABD Olimpiyat ekibi, içlerindeki ırkçılık söylentilerini bastırarak, Hitler rejiminin ırkçılığını sportif başarıyla yenmiştir. Yalnızca o turnuvada kalmış gibi görünse de bu zafer, sonraki yıllarda spordaki ırkçılığın yenilmesi konusunda da temel taşları döşemiştir. Lutz Long ve Jesse Owens’ın sahada birbirlerine gösterdiği tolerans; sporun her kötü fikri yenebilecek güçte olduğunu da ispatlar.
Dünya tarihinin en sıkıntılı döneminden hemen önce, insanlara sporun birleştiriciliğini gösteren insan Jesse Owens; Race filminin kahramanı olarak da yolculuğuyla bir kez daha seyirciyi etkiler. Klasik bir protogonistin geçtiği yollardan daha dikenlilerini aşan Owens; yalnızca performans ve inancıyla da dışarıdaki politik etkenlerin de bir bir yok edebilmiştir. Her ana karakter gibi hatalarıyla var olan ve bunlardan ders çıkarmayı başaran JC Owens; spor tarihine altın harflerle yazılan bir başarı silsilesine de edindiği derslerle ulaşır.
Jesse Owens’ın başarılarının neleri yenebildiğini ve sporun ne kadar etkili bir güç olduğunu ispatlayan Race filmi, finalindeki acı tablo sunumuyla da takdiri hak eden bir yapım. Yönetmen Stephen Hopkins’in görsele döktüğü final sekansıyla karşılaştığımız gerçekler; Owens’ın yalnızca bir başlangıç hamlesi yaptığını gösterir. Kendisi için elde ettiği zaferler, toplumda henüz karşılığını bulamamıştır. Ancak bulamamasının utancını yüzlere yansıtmayı başarmıştır. Sporda kırılan bu ırkçılık dalgası; yıllar sonra milyonlarca insanın ölümüyle ve büyük buhranlarla kırılır. Zamanının öncüsü olan Jesse Owens; mutfak kapısından geçerken, insanlara hem ilham hem de ırkçılıktan utanma fırsatını vermiş olur.
Kahramanımızın yolculuğu mutlu sonla bitse de, insanlığın ırkçılıkla olan yolculuğu hala devam etmekte. Başarının, insanlığın ve mücadelenin renginin olmadığını bir kez daha ispatlayan Race filmi; geçmemiz gereken ve çoktan geçmiş olduğumuz bariyerlerin ne kadar saçma kökenlere sahip olduğunun en iyi ispatlarından biridir.
*Olimpiyat hakkında sohbet ederken bu filmi bana öneren Ali Murat Hamarat’a çok teşekkürler.
Bu yazı, Deplase Dergi’nin Temmuz 2021 sayısında yayımlanmıştır.