Sitenin bu alanını yalnızca ben kullanmayacağım tabii ki. Yazı formunda fikirlerini, bilgilerini paylaşan bir sürü insan göreceğiz burada. Ancak ben admin olmanın verdiği umarsızlıkla, ara ara blog kısmını meşgul etmeyi planlıyorum. İşteyken yazmaya başladım bu yazıyı ve molada Eminem’in Recovery turu belgeseline göz attıktan sonra bu kelimelerin yazı formuna dönüşmesini istediğimi fark ettim.
Blogda benim yazı formumun podcastte anlattıklarımla bir alakası olmasını istemiyorum. Bazen “İcraatin İçinden”, bazen de kendi düşünce yapımı sorgulama amaçlı olacak bu yazılar. Bu yazı ikinciye dahil. Başlığı atarak başladım yazıya, “Vasat Olmayı Sevmiyorum” diyerek. Çünkü ben bu gerçeği bu yaşımda fark ettim. Sakaldaki ilk beyazları görünce anlamış olmak üzücü tabii. Ama bir yerden de başlamak gerekir, bu da bir şey.
Arada bir zihnimde, lise hayatımdan itibaren günümüze doğru yıl yıl değerlendirme yaparım. Mesela 2016 rezalet bir yıldır benim için. 2017 ve 2019 arası ise, sevmediğimi hissettiğim duygunun içime işlediği ve şu an söküp atmaya çalıştığım yıllar olmuş. Vasatlığın yılları. Hiçbir şeyin daha iyisini isteyemiyordum. Şükürcü bir zihniyete bürünmüştüm ve bunun ben olmadığımı hissetmem biraz fazla zaman aldı. Kendi risklerimi almayı ve en iyiyi istemeyi yeniden öğrendim bu yaşta.
Bu süreç; en üstü hedefleyemediğim, yaşamın geneline dair umudumun azaldığı ve standart bir yaşantıya kapağı attığımda mutlu olacağımı düşündüğüm bir dönem olmuştu. Ancak o vasatlığın da sabit olmadığını, günün birinde elden kayıp gittiğini görmek; kendi gerçeklerime hızlı bir dönüş yapmamı sağladı. Farkındalık sürecimin yalnızca iki üç günde tamamlanmış olması da mutlu ediyor tabii. Kayıp öncesi krizler, kayıp, boşluk ve “I’m Not Afraid” moduna geçiş; toplamda 5-6 gün sürmüştü hatta.
Geçen yazıda olduğu gibi, bunda da Eminem etkisini her yere saçıyorum. Çünkü bu fark edişte en önemli etkenlerden biri de o. Lisedeyken ergenlik acılarıyla ve yükselişleriyle dinlerdim ve sadece kendimi gaza getirirdim. Ancak bu yaşlarda durum farklılaştı. Vasatlık olarak tabir ettiğim dönemlerde de sadece “Arkada ses olsun.” diyerek dinliyordum. Ama şimdi ben kendi Recovery sürecimde gibi hissederken, yine baş köşeyi bu şarkılar aldı. Belki de 16 yaşımdaki o hırslı ve her şeyi yapabilecek hissiyatı yeniden hissettiğim için sarıldım bu şarkılara. İyi ki de yaptım. Çünkü ben de Relapse’i yapan Eminem gibi boktan, Recovery’i yapacak kadar da hırslı hissediyorum kendimi.
İleriye doğru hızlı adımlar atmanın düşüreceğinden korkmak çok kötü bir durum. Hala birkaç konuda korkuyorum bu adımlardan, ancak bir yerde o büyük adımlar atıldığı andan itibaren, diğerlerinde de devamı geliyor. Bunun kanlı canlı şahidi oluyorum şu dönemde.
Vasatlığı sevmediğimi de bu sayede fark ettim. En iyiye ulaşabilmenin riskini alabilecek pozisyondayken; kayıptan korkarak risk almamanın, vasata tamah etmenin de ölümcül bir hata olduğunu idrak ettim. Çünkü en kötünün ne olduğunu biliyorsan ve bu da seni öldürmüyorsa, vasattan çıkmak ve mükemmele ulaşmak için gerekli riskleri alman gerek. Yoksa denememenin mutsuzluğu, duygusal olarak ölüme sebebi olur.
Artık vasatı değil, hırslarımı seviyorum yani kısaca. Bu sefer de son cümlesi itibariyle bu yazıya cuk oturacak bir başka şarkıyı bırakıyorum. “Be a king? Think not, why be a king when you can be a God?”
1 yorum