This Is A Love Story!

This Is A Love Story!

Bir temenni gibi oldu bu başlığı kullanmak aslında. Burada yazılmış olan metne hikaye deme imkanımız zayıf. Aşk var mı, onu da okuyan karar versin.

Burada yer alan birkaç yazıda, siyah ve beyazın ucunda dolandığımı anlatmaya çalışmıştım. İyi ki yapıyorum ve istikrarlı bir şekilde devam ediyorum bu tutuma. Ancak bu dönemde, kendimde fark ettiğim sıkışma anlarım da olmadı değil. Bu anlardan bahsetmek için sitenin blog bölümüne tebelleş oldum yeniden.

Bir Eylül ayı kararsızlığında gerçekleşti bu sıkışmaların en büyüğü. Hatta birkaç gün öncesinde tesadüfen şöyle bir not almışım: “Eylül’ün bu kısımları hep boktandır zaten. Okul başlayacaktır ve o üç aylık tatil bitecektir mesela. Buruk sevinçler ya da yarım üzüntülerin zamanları yani. Bir yaz tatili boyunca hiç tatil yapamadıysan hele, daha da üzer bu bitiş insanı. Ama sevinçlerin buruk olmayacağı bir dönemdeyim artık.”. Bu nottan da anlaşılacağı üzere, kendimi epeyce yorduğum ve her şeyin mükemmel ilerlemesini istediğim bir andaymışım.

Doctor Strange gibi her ihtimali düşünüp, sonuçların korkunçluğundan kendimi arındırmaya çalışıyordum. Ama elde edilen sonuç; beklediğim kadar mükemmel ya da korkunç olmadı. “Vasat”ın bir tık üzeri diyebileceğim bir ana tanık oldum. Ancak burada benim takıldığım an, ilk nefes alış anı oldu.

Uzun süredir beklenen buluşma gerçekleşmiş ve her şey beklenen coşkuda ya da streste değil; aksine gereksiz bir sakinlikte gitmekteydi. Tuvalete gidilen o ana kadar. Sinirlerin boşaldığı an, tuvalete nasip oldu. Bir anda kendimi aşağıda gördüğünüz şarkının son iki dakikasını mırıldanırken buldum.

Bad Guy’ın son iki dakikasının mesajı da, Fleabag’in This Is A Love Story’sinin yaşandığı sahne de aynı ana tekabül ediyor. Bir yüzleşme anına. Ben de o ana kadar emin olamadığım duygusal yoğunluğun varlığına, tam da o tuvalette kanaat getirmiş oldum.

O ana kadar vasat gibi görünen tüm gelişmeler; sonrasında adeta bir masalın parçalarını yaşıyormuşum gibi hissettirdi. Fleabag’in yaşadığı boktan gecenin ardından Priest’le olan muhabbetinin gelişmesi gibi bir his. Aylardır gelen acılı anların verdiği kötü hisler toplamı, o andan itibaren itici bir güce dönüşüyordu. Mutluluğun, yani beyaza ulaşmanın itici gücüne.

Yüzüm gözüm kan içindeyken mutlu olmak gibi bir andı bu. Sonucu hiç de beklenen gibi olmadı. İlk başta yaşanan vasat hissiyatta olduğu gibi; bir anda sönümlenip gitti. Elde olmayan ve hiç anlamadığım sebepler nedeniyle. Ancak o an; bütün hayatıma etki edecek kadar güçlü bir duyguyu, bende kalıcı olarak bırakmış oldu. En güçsüz olduğum anın, bir anda en güçlü olacağım ana dönüşebileceği duygusunu.

Blogun bu kısmında kendi yeni dünyamı tarif etmeye çalışıyorum. İmgeler, şarkılar ve sözcükler yardımıyla karaladığım bu yazılar bütünü; birkaç ay içinde yaşanan iniş çıkışlı ruh halinden çıkma. Sizlere asla tavsiye etmeyeceğim bu ruh halinden çıkarmaya çalıştığım dersler; umarım sizlerin de takdirini kazanır. Bu ahval ve şeraiti çok iyi temsil ettiğini düşündüğüm bir şarkıyı daha buraya bırakıyorum.

Yüzleşmek ve hissetmek güzeldir. Siz de yapın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.